Coğrafya Nedir?

Paylaş

“Coğrafya nedir?” sorusunun günümüzdeki yanıtını “Dünya’da oluşan olayları, bu olayların dağılışını ve bu dağılışın nedenlerini inceleyen bir bilimdir.” şeklinde versek acaba yeterli olur mu tartışılır.

Coğrafya, insanoğlunun dünya sahnesine çıktığı zamandan bu zamana kendisini kümülatif bir şekilde geliştirerek ve zamanla büyük değişimler geçirerek var olmaktadır.

İlk çağda yaşayan bilim adamları yaşam şekillerine, meraklarına ve araştırmalarına göre coğrafyayı iki farklı şekilde incelemişler ve bu yönlerde eserler vermişlerdir. Bir yanda Eratosthenes ve Ptoleme’nin düşündükleri şekilde matematik ve astronomiye bağlı genel coğrafya; öte yanda Herodot ve Strabon’un gerçekleştirdiği şekilde tarihi ihtiyaçlardan doğan tasvirî ve tarihî karakter taşıyan bölgesel coğrafya. Bu durum uzunlar yıllar boyunca modern coğrafya kurulana dek sürmüştür.

19.uncu yüzyılda modern coğrafyanın kurucularından Alman bilim adamı Alexander von Humboldt “Cosmos” adlı eserinde fiziki dünyayı anlatmaya çalışmıştır. Fiziki coğrafya, tüm gözlem metotlarını Humboldt’a borçludur. Ayrıca Humboldt bu bilime iki yeni prensip de kazandırmıştır. İncelediği olayları genel coğrafya prensibi altında masaya yatırıp değerlendirmiştir. İkinci prensip olarak değerlendirmelerinde başka bilimlerden de yaralanmaktan çekinmemiştir. Bir diğer kurucu olan yine Alman bilim adamı Karl Ritter de Humboldt’un izinden giderek bu iki prensibi benimsemiştir ve ayrıca tarihi ve felsefeyi de coğrafya biliminin incelemelerinde kullanarak beşeri coğrafya alanında önemli çalışmalar yapmıştır.

Bu bilgiler ışığında coğrafyanın inceleme konuları doğal ve beşeri bütün Dünya olaylarıdır. Coğrafya bilimi bu kadar geniş ve kapsamlı alanını tek başına sağlıklı bir şekilde inceleyemeyeceği için diğer komşu bilimlerden yardım almak zorunda kalmıştır. Ancak komşu bilimlerle ilişkisini belirli sınırlar içerisinde tutmaktadır. Bu bilimlerden aldığı verileri coğrafi çerçeve içinde değerlendirmekte ve analiz etmektedir. Böylelikle diğer bilimlere kaymamış olmaktadır. Örneğin; basınç, rüzgar, yağmur, yıldırım gibi meteorolojik olayların ve bunların ortaya çıkış kanunlarının üzerinde durmaz; bunların hesaplamalarını yapmaz ve bu hesaplara dayanarak hava tahminlerinde bulunmaz. Coğrafyacı tüm bu gözlem ve hesap sonuçlarından faydalanır, ortalamalar ortaya koyar ve sonuç olarak bunların insanlar üzerindeki etkisini ve doğa üzerindeki etkisini ortaya koyar. Coğrafya bu özelliği ile ilk bakışta kolay kavranılabilir ve anlaşılır savını çürütmektedir. Çünkü coğrafya bilimi, sağlam bir kültür birikimi iyi bir metot bilgisi gerektirmektedir.

Coğrafya ve insan birbirinden ayrı düşünülemez. Bitkiler ve hayvanlar gibi insanlar da bir dereceye kadar içinde bulunduğu doğal çevreye bağlıdır ve yaşamak gelişebilmek için bu doğal çevreye uymak zorundadır. Böylece beşeri coğrafyaya göre insan toplumları ve onların hayat faaliyetleri büyük ölçüde etkisi altında bulundukları iklimden, yaşamlarını sürdürdükleri bölgeden, ekip biçtikleri topraklardan ayrı düşünülemez. Bunun gibi doğal unsurların hesaba katılmaması dâhilinde yanlış çıkarımlarda bulunulur. Örneğin Türkiye’de görülen yaylacılık: yazın yayla ve dağlara tırmanma, kışın ovalara inme olayı; milyonlarca insan ve hayvanı içine alan bu mevsimlik hareketler her şeyden önce yayla ve ova arasındaki iklim ve bitki örtüsü farkına dayanır. Örnekteki iklim ve bitki örtüsündeki farkını dikkate almazsak bu mevsimlik hareketin amacını anlamamız oldukça güçleşir ve ya yanlış çıkarımlarda bulunulmasına sebebiyet verebilir. Kısacası çevresel koşullar, üzerinde yaşayan tüm canlıların yaşamlarını, kültürlerini bütünüyle etkiler.

Her ne olursa olsun insanın doğayı tanımak, ona uymak, ona dayanmak suretiyle doğayı değiştirme yolundaki çabası, Dünya’nın büyük bir kısmında doğal çevreye kendi damgasını vurmak suretiyle yarattığı doğal-beşeri çevreyi oluşturmasını sağlamıştır.

Doğal çevre zamanla insan etkisiyle değer kaybedebilir veya değer kazanabilir. Misal; Asya’nın doğusu ile Akdeniz dünyası ve Avrupa arasındaki en büyük kara ticareti yolunun bir kısmı olan Anadolu, Yeni Çağ ve Coğrafi Keşifler ile önemini kaybetmiştir. Ancak günümüzde Anadolu, Ortadoğu ve Avrupa arasında enerji köprüsü olama yolundadır. Ortadoğu’nun önemli doğal kaynakları petrol ve doğal gaz Anadolu toprakları üzerinden Avrupa’ya aktarılmaktadır. Böylelikle Anadolu toprakları kaybetmiş olduğu değeri günümüz dünyasında tekrar kazanmıştır.

 

 

Alpcan Yücedağ

Tüm eğitim-öğretim hayatını İstanbul’da sürdürmüş bir coğrafya öğretmeniyim ve Türkiye’nin çeşitli illerinde şubeleri olan 45. yılını geride bırakmış özel bir eğitim kurumunda Coğrafya Bölüm Başkanı olarak görev yapıyorum. 2015 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü’nden mezun oldum, özellikle fiziki coğrafya konularına büyük ilgi duyuyorum. Mesleki deneyim ve birikimimi şimdi de Ekopangea platformunda paylaşmayı hedefliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir