Dünya’nın Şekli ve Sonuçları
Paylaş
Dünya gerçekten de ilkokuldan beri aklımıza kazındığı gibi “kutuplardan basık, Ekvator’dan şişkince” mi? Bu sorunun yanıtını kabaca verecek olursak: Evet öyle. Ancak Dünya’nın biçimsel yapısını daha ayrıntılı inceleyecek olursak durum biraz daha karmaşıklaşıyor.
Peki, Orta Çağ Avrupası’nda yaşayan herkes Dünya’nın düz bir tepsi biçiminde mi kabul ediyordu yoksa bize yine yanlış bilgi mi verildi? Dünya’nın şekliyle ilgili eski görüşleri bir yana atarsak bugün biliyoruz ki Dünya ne dümdüz bir tepsi gibi ne de tam bir küre. Ancak yine de Dünya’nın şekline ilişkin düşüncelerin ve görüşlerin yaklaşık 2500 yıllık gelişimini kısaca özetleyecek olursak; Dünya’nın yuvarlak olduğuna ilişkin ilk düşüncelere MÖ 6. yüzyılda Pisagor’un yazılarında rastlıyoruz. Sonrasında ise Aristoteles ve Öklid’in de bundan söz ettiğini görüyoruz. Batlamyus, Kolomb’un denize açılmasından 1300 yıl önce, Roma İmparatorluğu’nun en gösterişli olduğu dönemlerde yazdığı Coğrafya adlı kitabında, Dünya’nın yuvarlak olduğunun yaygın olarak kabul edilen bir gerçek olduğunu yazmaktadır. Ayrıca dönemin en büyük kütüphanelerinden İskenderiye Kütüphanesi’nin yöneticiliğini yapan Eratosthenes de Dünya’nın şeklinin yuvarlak olduğunu kabul etmiş hatta Güneş ışınlarının yere düşme açılarındaki farktan yola çıkarak Dünya’nın çevresini gerçeğe çok yakın hesaplamıştır.
Orta Çağ’ın başlarında özellikle Avrupa’daki birçok kişinin düz bir Dünya üzerinde yaşadığımıza inandığı doğrudur. Ancak bu, yalnızca Avrupa’nın sorunuydu. Bu dönemde İslam bilginleri, Yunanlardan aldıkları bilgileri koruyup geliştirmeleri sayesinde Dünya’nın yuvarlaklığına ilişkin çok kapsamlı bilgiler edindi ve Dünya’nın düzlüğünden söz etmiyorlardı bile. Zaten Avrupa da, Orta Çağ’ın ortalarında İslam bilimine yetişti ve geçmeyi başardı. Böylece Orta Çağ’ın sonlarına doğru artık Avrupa’da da Dünya’nın düzlüğüne inanan çok kimse kalmamıştı ve Yeni Çağ’da Coğrafî Keşifleri başlatan Kolomb’un Yeni Dünya’ya doğru yola çıkarken Dünya’nın kıyısından aşağı düşmek gibi bir korkusu yoktu. Daha sonraları ise Ferdinand Macellan’ın Dünya’nın çevresini dolaştığı yolculuğu Dünya’nın yuvarlaklığını kesin bir biçimde kanıtlamış oldu.
Gerçekte Dünya, tam geometrik bir biçimde değildir. Kutuplarda çevre uzunluğu; 40.009 yarıçapı ise 6.357 km iken Ekvator’da çevre uzunluğu 40.076 yarıçapı ise 6.478 km’dir. Dünya’nın uzaydan çekilmiş fotoğraflarına bakınca, sanki gerçekten dairesel olmaya yakın olan; elips benzeri(elipsoid), basık bir biçimi varmış gibi gözükmektedir. Ancak bunun nedeni Dünya’nın yalnızca uzaktan öyle görünmesidir. Dünya’ya daha yakından baktığımızda ise yüksek dağ sıralarının oluşturduğu çıkıntılar ile derin okyanus çukurlarının oluşturduğu girintiler Dünya’nın biçimini bozmakta ve sonuçlarını değiştirmektedir. Yine de bu girinti ve çıkıntılar Dünya’nın çok büyük boyutunun yanında oldukça küçük kalırlar, Dünya’nın çukur alanları da suyla dolarak bu bölgeleri dümdüz gösterip bizi yanılgıya düşürür ve Dünya’nın biçimini elipsoid olarak görmemize neden olurlar. Yüksek dağların ve derin okyanusların oluşturduğu engebeliliği göz önünde bulundurursak Dünya kendine özgü ve “geoid” adı verilen bir biçimdedir. Dünya’nın biçiminin tam geometrik olmaması çok net olmamakla birlikte işe yarar sonuçlar vermektedir.
Dünya’nın Geoid Biçiminin Sonuçları
1. 6.378 km olan Ekvator yarıçapı ve 40.076 km olan Ekvator çevresi, 6.357 km olan kutuplar yarıçapından ve 40.009 km olan Ekvator yarıçapından daha uzundur.
2. Kutup noktaları yer çekimi kuvvetinin büyük oranda kaynağı olan çekirdeğe, Ekvator üzerindeki alanlara oranla 21 km daha yakın olduğundan kutuplara gidildikçe yer çekimi etkisi kabaca artmaktadır. Ayrıca derin okyanus çukurlarında da yer çekimi etkisi artma eğilimi gösterir.
3. 21 Mart ve 23 Eylül tarihlerinde Ekvator’a 90°’lik açı ile düşen Güneş ışınlarının yeryüzüne geliş açısı Ekvator’dan kutuplara gidildikçe küçülür ve bu nedene bağlı olarak yine Ekvator’dan kutuplara gidildikçe; sıcaklık, buharlaşma ve denizlerin tuzluluk oranı azalırken kalıcı kar alt sınırı ile yerleşme, tarım ve orman üst sınırları da alçalır. Yine Güneş ışınlarının geliş açısına bağlı olarak cisimlerin gölge boyları uzar ve Güneş ışınları; kutuplara, Ekvator’a oranla daha eğik bir açıyla ulaşmaya çalıştığı için atmosferde daha uzun yol gitmek zorunda kalır ve Güneş ışınlarının atmosferdeki tutulma oranı artar. Bu da sıcaklığın düşmesini etkileyen bir diğer etkendir.
4. Dünya, kendi ekseni çevresinde dönerek yaptığı günlük hareketini 24 saatte tamamlar ve bir meridyen üzerindeki her nokta bu harekete aynı anda başlayıp aynı anda bitirmek durumundadır. Bu da Dünya’nın Ekvator’da daha hızlı dönmesine yol açar ve çizgisel hız kavramını ortaya çıkarır. Ekvator’da yaklaşık 1700 km/sa olan çizgisel hız kutuplara gidildikçe azalır ve kutuplarda ortadan kalkar. Yani eğer bir gün bir kutup noktasında duracak olursanız işte o anda Dünya’nın tamamı sizin çevrenizde dönüyor olacak.
5. 40.076 km’lik 0° paraleli olan Ekvator’dan başlayarak birer nokta durumundaki 90° paralelleri olan kutuplara doğru gidildikçe paralellerin boyları kısalır.
6. Ekvator çevresinde 111 km olan iki meridyen arası uzaklık meridyen yaylarının kutuplarda birleşmesi nedeniyle Ekvator’dan kutuplara gidildikçe azalır.
7. Ekvator’dan kutuplara gidildikçe gece-gündüz arasındaki süre farkı artar, Ekvator’da yıl boyu 12 saat gündüz 12 saat gece yaşanırken kutup bölgelerinde 6 ay gündüz, 6 ay gece yaşanır. Bunun nedeni Dünya’nın ekliptik düzlemi ile Ekvator arasındaki açı yani eksen eğikliğidir. Eksen eğikliği olmasaydı böyle bir süre farkından söz etmemiz de olanaklı olmayacaktı.
8. Çizgisel hızdan dolayı Ekvator’da gün batımı ve gün doğumu kutuplara oranla daha hızlı yaşanır. Yani bir başka deyişle gurup ve tan süreleri Ekvator’dan kutuplara gidildikçe uzar.
9. Yeryüzünün bir düzleme aktarılması olarak tanımlanan haritalarda bozulmalar yaşanır. Bu bozulmaların en aza indirilmesi için kullanılan çizim yöntemlerinde de durum çok değişmez. Haritanın merkezinden uzaklaşıldıkça bozulmalar mutlaka yaşanır. Örneğin; silindirik projeksiyonda Ekvator’dan kutuplara, düzlem projeksiyonda ise kutuplardan Ekvator’a gidildikçe bozulmalar artar.
10. Kuzey Kutbu’yla yalnızca 44′’lık bir açı yapan Kutup Yıldızı(Polaris)’nın görünüm açısı kutuplardan Ekvator’a gidildikçe daralır ve 44′ enleminde tam ufuk çizgisinde görülmesi gerekir. Ancak yeryüzündeki engebeler görülmesine engel olur.
11. Yeryüzündeki sıcaklık dağılımına bağlı olarak Ekvator’dan kutuplara doğru gidildikçe genel bir soğuma eğiliminde olan iklim kuşakları belirginleşir.
12. Yine yeryüzündeki sıcaklık dağılımına bağlı olarak termik kökenli basınç kuşakları oluşur. Ekvatoral bölgede sürekli yüksek sıcaklığa bağlı olarak termik alçak basınç, kutup bölgelerinde ise sürekli düşük sıcaklığa bağlı olarak termik yüksek basınç alanları ortaya çıkar.
13. Ekvator’dan kutuplara gidildikçe sıcaklığın düşmesine bağlı olarak canlı türleri ve nüfusları azalma eğilimi gösterir.
14. Yeryüzünün bir yarısı aydınlıkken diğer yarısı karanlıkta kalır.
15. Ferdinand Macellan’ın yapmak istediği gibi Yeryüzü’nün bir noktasından yola çıkılarak sürekli aynı yönde hareket edilirse yine başa, yola çıkılan yere dönülür.
16. Ay tutulması sırasında Dünya, Güneş ile Ay’ın arasına girdiği için Ay, daire biçiminde tutulur.
Kaynak
Turoğlu, Hüseyin, Coğrafi Bilgi Sistemleri Temel Esasları, İstanbul, Çantay Yayınevi, 2011