Eski Çağ’da Coğrafya
Paylaş
Okuryazarlık öncesi bireylerin yaptıkları yolculuklardan elde edilen coğrafî bilgiler topoğrafik gelenekle birikmeye başlamıştı. Yeni yerlerin ve yeni yolların bulunması, kimileriyle ilgili bilgilerin toplumca tutulup kimilerinin elenmesi bu birikimi sağlamıştı. Bu tür bilgiler şematik biçimlerle M.Ö. 13.000’li yıllardan beri taşlara ve kayalara oyuluyordu. İlkel bireyler çevrelerini olduğu gibi zihin haritalarında tutabilselerdi bu oyuntulardan da söz edilemeyecekti. Ama bireyin geceleri bile çekinmeden kullanacağı bir zihin haritası okuma-yazma çağından önce iletişim yolları olarak mekan ilişkilerini “çemberler, yaylar ve çizgilerden oluşan” simgeleri kullanarak gösteren bir haritaydı. Günümüzde ilkel sayılan boylar ya da toplumlarda da durum aynıdır.
Yazının bulunuşu söz konusu zihin haritalarını ve şematik biçimleri düzenli bir biçimde koruma olanağı sağladı. Toplumlarsa ellerindeki şematik biçimleri kendi bulundukları yeri ortaya alarak çevreye doğru bilinmeze giden haritalar hazırladılar. Örneğin; M.Ö. 6200’lü yıllardan kalma kil tablete çizilmiş Ga-Sur haritası ile yine aynı dönemden kalma Çatalhöyük yerleşim planı ya da M.Ö. 1500’lerden kalma Nippur yerleşim planı, M.Ö. 1300’de 4. Ramses’in vergi toplamak amacıyla tüm krallık topraklarını kapsayan papirüslere çizdirdiği haritalar, M.Ö. 600’lerde yine kil tablete çizilmiş Babil haritası, Büyük Okyanus’taki yerlilerin adalar arasındaki güzergahları ve denizde sorun yaşadıkları yerleri göstermek üzere ipten düğüm noktaları, deniz kabukları vb. nesneleri çubuklarla birlikte kullanarak hazırladıkları ve hala kullanımda olan çubuk haritalar, Eskimo avcılarının deniz ya da akarsuların sürüklediği tahta parçalarını kazıyıp boyayarak ve fok derisi üzerine yapıştırarak yaptığı, adaları, gölleri, gelgit alanlarını vb. gösterdiği haritalar.
Homeros’un M.Ö. 9. yüzyılda yazdığı İlyada ve Odisseya’sı coğrafyaya katkı yapmış yazıların günümüze ulaşan en eski örnekleridir.
Eski Yunanların M.Ö. 8. ve 7. yüzyıllarda Akdeniz’i sömürgeleştirme amaçlı yolculukları coğrafî bilginin artmasına yol açarken; yeryüzünün kartografik gösterilme girişimleri de ilk kez bu dönemde olmuştur. Miletli Anaksimandros Yunanlar arasında ilk haritacı ve matematik coğrafyanın kurucusu sayılmaktadır.
Yeryüzüne ilişkin ilk büyük ölçekli gerçek bilgileri veren betimlerse yine Miletli bir bilgin olan Hekatus’ça biri Avrupa’yı diğeri Asya’yı anlatan iki ciltlik Yeryüzünün Betimi(Periodus) adlı kitapta toplanmıştır. Bir tarihçi olmasına karşın Hekatus genel coğrafya anlamında bilinen yerlerle ilgili tüm bilgileri toplamıştı.
Bu ilk topoğrafik yazımların hepsi Herodot’un ”Tarihler” adlı yapıtında birikmişti. Herodot yapıtında “yer” ve “ülke”nin tanımına uzun yer ayırmış, özellikle 2. ve 4. ciltleri tümüyle coğrafî bakış açısında yazmıştır. Herodot, daha önce Homer, Anaksimandros ve Hekatus’un ileri sürdüğü “yuvarlak bir kara parçası ve onu çevreleyen büyük bir okyanustan oluşan dünya” görüşüne yeterli kanıt olmadığı için karşı çıkmıştı ve yalnızca bilinen dünyayı betimlemişti. Bu dönemde bilinen dünya Hindistan’dan Cebelitarık’a ve Sudan’dan Ukrayna’ya dek uzanıyordu.
Yeryüzündeki türlü yerlerin özelliklerinin anlatılması dışında yeryüzünün ölçülmesi ve gökbilim de gelişmeye başlamıştı. Özellikle Thales Güneş tutulmaları üzerine çalışmış hatta M.Ö. 28 Mayıs 585’teki Güneş tutulmasını öngörmüştü. Pisagor’sa Dünya’nın diğer gök cisimleriyle birlikte bir ateşin çevresinde döndüğünü ve tüm gök cisimlerinin yuvarlak olabileceğini ileri sürmüştü. Ancak Dünya’nın yuvarlaklığını gerçek anlamda öne süren ilk kişi Platon olmuştur. Messanalı Dicaearchus ise Girit Adası’nın üzerinden geçen paraleli bilinen Dünya’nın Ekvator’u saymış ve bunu Eratosthenes’in de kullanacağı bir haritaya uyarlamıştır.
Dönemin en büyük kütüphanelerinden olan İskenderiye Kütüphanesi’nin müdürü Eratosthenes ise Dünya’nın yuvarlaklığına inanmış ve bu konuda deneyler yaparak doğruya çok yakın bir biçimde Dünya’nın çevresini hesaplamıştır. Ayrıca günümüze ulaşamamış olsa da Coğrafya(Geographika) adlı yapıtıyla bilimsel anlamda coğrafyanın kurucusu sayılmaktadır.
Yine bir Yunan bilgin ve kütüphane müdürü olan Hipparkos da Dünya’daki yerlerin konumlarını daha kolay belirleyebilmek adına ilk kez kafes biçiminde çizgiler çizen ve harita projeksiyon yöntemleri üzerine çalışan ilk kişi olmuştur. İklim kuşaklarını belirlemek için de çalışan Hipparkos, kimi kuşakların yaşamak için çok soğuk kimilerinin de çok sıcak olduğunu dile getirmişti. Ancak ondan çok daha önce Hipokrat daha da ileri gitmiş ve “Havalar, Sular ve Yerler Üzerine” adlı yapıtında çok yerde bireylerin fiziksel ve ahlakî bakımdan kendi ülkesinin doğasını izler diyordu ve bu ilk çevreci belirlenimci(determinist) görüşlerden biriydi.
Gök bilim ise daha çok Tanrı bilimsel yollarla ilerliyordu. İyon geleneğine göre yeryüzündeki ana maddeleri ateş, su, toprak ve hava belirli oranlarda birleşerek oluşturmuşlardı. Aristoteles ise bunlara bir de eteri ekliyor ve doğayı gökyüzü ve yeryüzü diye ikiye ayırıyordu. Ona göre gökyüzündeki nesneler eterden oluşmuşlardı Dünya ise diğer dört maddeden oluşuyordu, küreseldi ve evrenin ortasındaydı.
Bu dönem, birçok yararlı çalışma yapılmış olması nedeniyle coğrafyanın “yaratılış” dönemi olarak adlandırılır.
Kaynak
Nazmiye Özgüç ve Erol Tümertekin. Coğrafya; Geçmiş, Kavramlar, Coğrafyacılar. İstanbul: Çantay Kitabevi, 2010.