Galileo Galilei’nin Jüpiter’in Dört Uydusunu Keşfi
Paylaş
Galileo Galilei’yi tarih sahnesine fırlatan bu makalede anlatılan şaşırtıcı gözlemlerdir. Galileo 1610 öncesinde de kendisi gibi düşünen bilginler arasında saygın bir kişilikti; ancak 1610’dan sonra, bütün Avrupa’da tanınan, ünlü bir kişi oldu. Onun ününün günümüzde yaygın olan çarpıcı türden olduğu, yani yıldızlara ilk kez bir teleskop çeviren herhangi bir kişiye gelebilecek türden bir ün olduğu düşünülebilir. Ancak okuyucu hemen anlayacaktır. Galileo sadece teleskoptan bakıp görüvermedi; gerçekten baktı. Gördüklerini aktaran yazılar, şaşkınlık ve heyecanla dolup taşıyordu; ama bunu yaparken hem gördüklerini inceliyor hem de daha önce görmemiş olduğu şeyleri araştırıyordu.
Genellikle Galileo’nun teleskobundan bakınca, Dünya’nın Güneş çevresinde dönmesinin kanıtını gördüğü söylenir. Ama o ne böyle bir şey gördü ne de böyle bir savda bulundu. Bütün söylediği, gökyüzünün gece görünümünün eski kuramların ayak direyerek ileri sürdüklerinden çok başka olduğuydu. Ay’da da, Dünya’dakine benzer kara parçaları vardı; yıldızlar hiç kimsenin hayal edemeyeceği kadar çoktu. Jüpiter’in de kendi uyduları vardı. Gözle doğrudan yapılan gözlemlere dayanan bütün eski düşünceler birden dokunulmazlıklarını yitirmiş, yeni gözlemlerin daha iyi olabileceği yolundaki tartışmalara açık duruma gelmişlerdi.
Bu çalışmada kanımca, geriye, en önemli olarak değerlendirilmeyi hak eden bir konu kaldı. O da Dünya’nın başlangıcından günümüze kadar hiç görülmemiş dört gezegenin keşfedilmesi ve gözlenmesi, onların konumlarını ve son iki ayda gözlemlenen hareketleri ile büyüklüklerindeki değişimleri dünyaya açıklayıp yayımlamamın gerektiği. Bütün gökbilimcileri onları incelemeye, zaman yetersizliğinden bugüne kadar başaramadığım, devir sürelerini hesaplamaya çağırıyorum; ancak böyle bir araştırmayı amaçsızca yapmamaları ve bu anlatımın başında belirttiğim gibi çok duyarlı bir teleskoba gereksinimleri olduğu konusunda onları uyarıyorum.
İçinde bulunduğumuz, 1610 yılının Ocak ayının yedinci gününde, bir sonraki gecenin ilk saatinde, gökyüzündeki takımyıldızlara teleskobumla bakıyordum; görüş alanıma Jüpiter gezegeni geldi ve kendime hazırlamış olduğum çok kusursuz bir alet sayesinde, öbür teleskobumun gücü yetersiz olduğu için daha önce hiç görmediğim bir durumu, yan, o üç küçük yıldızı gördüm; küçük ama çok parlak olan bu yıldızlar gezegenin yakınındaydılar; önce onların bazı durağan yıldızlar olduklarını sandımsa da beni biraz düşündürdüler; çünkü sanki tutuluma koşut düz bir doğru üzerinde sıralanmış gibiydiler ve kendi değerlerindeki yıldızlardan daha parlakmış ama onlarla aynı büyüklükteymiş gibi görünüyorlardı. Onların birbirlerine ve Jüpiter’e göre konumları şöyleydi: Doğu tarafında üç yıldız batıya doğru da tek bir yıldız vardı. Doğuya doğru olanlardan en uzakta olan yıldız ve batıdaki yıldız üçüncü yıldızdan sanki biraz daha büyük gibiydiler. Aralarındaki uzaklık ve Jüpiter’e olan uzaklıklara pek özen göstermedim çünkü daha önce söz ettiğim gibi onların durağan yıldız olduğunu sanıyordum, ancak bir rastlantı sonucu, 8 Ocak’ta da gökyüzünün aynı bölgesine baktığımda çok farklı bir durumla karşılaştım; çünkü Jüpiter’in sağında üç küçük yıldız vardı ve resimlerde de görüldüğü gibi, bir gece öncesine göre birbirlerine daha yakındılar ve birbirlerinden eşit uzaklıktaydılar. Bu noktada, yıldızların birbirlerine yakınlaşmasını henüz düşünmediğim durumda, şaşkınlığım heyecana dönüşmeye başladı; Jüpiter bir gün önce sözü edilen durağan yıldızların ikisinin batısındayken, sonraki gün nasıl hepsinin doğusunda olabiliyordu; daha sonra da, gezegenin gökbilimcilerin hesaplamalarından farklı davranıyor olmasından ve kendisinin gerçek davranışlarıyla o yıldızları geçmiş olabileceğinden kuşkulandım. Bu nedenle, sonraki geceyi iple çekerek bekledim; ancak umudum boşa çıktı, çünkü gökyüzü her yönde, bulutlarla kapalıydı.
10 Ocak’ta yıldızların Jüpiter’e göre konumları şöyleydi: Yalnız iki yıldız vardı ve ikisi de Jüpiter’in doğusundaydı; üçüncüsünün gezegence gizlenmiş olduğunu düşündüm. Yıldızlar tıpkı daha önceki gibi, Burçlar Kuşağı boyunca ve Jüpiter’le aynı doğru üzerinde yer almışlardı.
Bu olguları gördükten sonra bunlara yol açan konum değişikliklerinin Jüpiter’den ileri gelmediğini artık biliyordum ve görmüş olduğum yıldızlar daha önce gördüklerimin aynıydı; Burçlar Kuşağı boyunca önde veya arkada, büyük bir uzaklıkta, başka hiçbir yıldız yoktu; sonunda kuşkum şaşkınlığa dönüştü, görmüş olduğum konum değişikliği Jüpiter’e değil, dikkatimi çekmiş olan yıldızlara aitti; bu nedenle de bundan böyle onların daha özenli ve daha duyarlı biçimde gözlemlenmesi gerektiğini düşündüm.
Bunun üzerine 11 Ocak’ta şu biçimde bir düzenleniş gördüm: Jüpiter’in doğusunda yalnızca iki yıldız vardı; daha yakın olanın Jüpiter’den uzaklığı daha doğudaki yıldızın uzaklığının üç katıydı; en doğudaki yıldız ise diğerinin neredeyse iki katı büyüklüğündeydi; halbuki bir gece önce aynı büyüklükte görünmüşlerdi. Bu nedenle hiç kararsızlık yaşamadan onların gökyüzünde Jüpiter’in çevresinde dönen üç yıldız olduğu sonucuna vardım; tıpkı Venüs ile Merkür‘ün Güneş’in çevresinde döndüğü gibi. Bu, çok daha sonra, bir çok başka gözlemle de gün ışığı kadar açık biçimde kanıtlanmıştır. Bu gözlemler, ayrıca, Jüpiter çevresinde dönme davranışlarını yapan sadece üç değil, dört hareketli gök cismi olduğunu da ortaya koymuştur.
Kaynak
Bolles, E. B. (1997), Galileo’nun Buyruğu: TÜBİTAK