Karadeniz’deki HES’lerin Ekolojik Etkileri

Paylaş

El değmemiş ekosistemler ve geleneksel yaşamın varlığı, aynı zamanda türlü yatırımlar ve turizm için yoğun bir biçimde istek gören kaynaklar anlamına gelmektedir. Bu nedenle su, kıyı, orman, yayla gibi bozulmamış doğal kaynakların ölçüsüz yatırım baskısı altında oldukları ortadadır. Bunlardan en önemlisi olan su, insan yaşamı için en önemli etmendir ve gerçekte sanılanın tersine sınırlı bir kaynaktır.

Doğadaki su döngüsü, Güneş enerjisi ile buharlaşan suyun yağışlarla yeryüzüne düşmesi ile tamamlanır. Bu çevrim sırasında yağışlarla yeryüzüne düşen su, yerçekiminin etkisi ile bir yatak boyunca göl ve denizlere doğru akar. Yağış miktarı, akış hızı ve akarsu yatağının eğimi ve geçtiği yerin taban yapısına bağlı olarak su, aktığı yatağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısını biçimlendirirken kendisi de çevresindeki fiziksel, kimyasal ve biyolojik süreçlerden etkilenir.

Suyun taşıdığı potansiyel ilk çağlardan beri insanların gözünden kaçmamış ve kullanılmaya başlanmıştır. İnsanlar ilk yerleşim yerlerini su kıyılarına ya da yakınlarına kurarak bu yaşamsal kaynağın kendilerine sağladığı olanakları kullanmıştır ve bu durum günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Uygarlık için su; içme, kullanma, tarım, atıkların uzaklaştırılması ve seyreltilmesi, balıkçılık, ulaşım, turizm, enerji kaynağı vb. olarak vazgeçilemezken, bu durum tüm canlıların yaşamsal gereksinimleri için de geçerlidir. Akarsu kıyılarına kurulan değirmenlerle insanlar tahıllarını öğütmüşler veya yükseklere su dolapları yardımı ile içme veya sulama suyu sağlamışlardır. Suyun bu gücü teknolojinin ilerlemesi ile elektrik enerjisi üretimi içinde kullanılmaya başlanmıştır. Akarsulardan elektrik enerjisi üretimi için vadilerde türlü büyüklükte baraj ve ırmak tipi hidroelektrik santralleri(ITHES) kurulmuştur. Bu yapılarda ırmak suyu bir barajda biriktirilerek yüksekten türbinlere düşürülmekte veya ITHES’ler de olduğu gibi akarsuların yüksek noktalarında bentlerle sular toplanarak açık ya da kapalı kanallar yardımıyla daha aşağıda bulunan santrale taşınmakta ve burada elektrik enerjisi üretiminde kullanılmaktadır.

Sanayileşmiş ve sanayileşmekte olan ülkeler artan enerji gereksinimlerini karşılamak için var olan her türlü kaynağı kullanmaktadır. Fosil yakıtların kullanımı sonucu ortaya çıkan sera gazlarının neden olduğu kirlilik, küresel ısınma vb. nedenlerle son dönemde temiz enerji kaynaklarından olan rüzgar, güneş ve su enerjisine yönelim vardır. Ayrıca şu anda bulunan enerji üretim alanlarının verimliliklerinin arttırılması, dağıtım sırasındaki kayıpların azaltılması ve tasarruf politikalarının desteklenmesi de gerekmektedir. Fakat bu politikalar yerine savurganca ve hiçbir ekolojik, toplumsal yarar gözetilmeyen uygulamalara öncelik verilmektedir. Türkiye enerjide dışa bağımlıdır, dışarıdan satın alınan enerjiden sonra en önemli enerji kaynağımız su enerjisidir.

Türkiye’de 26 akarsu havzası vardır. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için bu havzalarda enerji üretimi için 2000 kadar baraj ve ITHES tasarlanmaktadır (Albay ve Gaygusuz, 2010).

Ülkemizin enerji açığını kapatmak ve “boşa akmasını önlemek” gibi tartışmalı gerekçelerle bütün su kaynakları, yurt genelinde türlü tahsislere konu edilmektedir. Özellikle hidroelektrik santraller ve barajlar ile ilgili şu anda bulunan uygulamalar; yalnızca ekolojik değil sosyo-ekonomik anlamda da geri dönülemez olumsuz sonuçlar verecek düzeydedir. Öte yandan bir dizi yasal düzenlemenin, doğal ekosistemlerin korunmasını zorlaştıracak hatta olanaksız kılacak yargılar içermesi de özenle değerlendirilmesi gereken başka bir konudur. Gerçekte tüm yaşam destek sistemlerini tehdit eder boyutlardaki bu etkiler, bozulmamış ekosistemlerin bugününü ve geleceğini yok etmektedir.

HES’ler Ekosistemi Olumsuz Etkiliyor

Hidroelektrik santrallerin yapım ve işletme süreçlerinde ekosistemde türlü olumsuz etkileri görülmektedir. Bu

murgul-300x225 Karadeniz'deki HES'lerin Ekolojik Etkileri
Murgul’un Kabaca Deresi üzerinde yapılan çoklu HES tesislerinden birine ait cebri boru hattı ve santral yapısı.
(Özalp, Kurdoğlu, Yüksel, Yıldırımer, 2010)

etkileri kaynağı bakımından ikiye ayırmak olanaklıdır. Bunlar;

A) Yol, tünel, kanal, düzenleyici(regülatör), yükleme havuzu, cebri boru ve santral gibi yapım etkinliklerinin doğurduğu etkiler,

B) Yapım sonrası oluşacak çevresel sorunlardır.

HES’lerin Bitki Örtüsü(Flora) Üzerindeki Etkileri

Ülkemizin Kuzeydoğu Bölümü bitki zenginliği bakımından yalnızca ulusal değil uluslararası anlamda önemli bir coğrafyadır. ITHES’lerin yapılma aşamasında ve sonraki işletme aşamasında, bitki örtüsü üzerinde yarattığı veya yaratacağı olumsuz etkiler, bitki örtüsünün doğrudan bozulması, orman ve diğer doğal ekosistemlerin bölünmesi ve akarsu düzenlerine doğrudan bağlı olarak varlığını sürdüren dere yakını bitki örtüsünün bozulmasıdır.

Yüzey şekillerinin genel durumu nedeniyle, yapım alanlarının çok engebeli ve dik, vadilerin dar oluşu, ITHES’lerin yapımı sırasında özellikle de tünel yaklaşım ve yeni ulaşım yolları ile iletim tüneli ve kanallarının yapımı aşamasında ortaya çıkan büyük miktarlardaki kazıntıların düzenli bir biçimde toplanması söz konusu olamamaktadır. Gerçekten de en küçük çaplı ve 10 km uzunluğundaki bir tünelden yaklaşık 120 bin m3(yaklaşık 300 bin ton) kaya çıkarılmakta, yeni açılan yollarla birlikte bu miktar ara sıra iki katına ulaşmaktadır. Ortaya çıkan bu kazıntı vadilerde toplanamamakta, en kolay yol olarak en yakın bayırlardan aşağıya dökülmektedir(Özalp ve Kurdoğlu, 2010).

kabaca-300x224 Karadeniz'deki HES'lerin Ekolojik Etkileri
Murgul Kabaca Vadisi’nde yapılmakta olan bir HES için yapılan yol yapımının oluşturduğu bozum. (Özalp ve ark. 2010)

Bu uygulama dereye dek olan bölümdeki bitki örtüsünün büsbütün yok olmasına, yaşam alanlarının geniş alanlarda ayrılmasına/parçalanmasına, dere yatağının dolarak sucul ekosistemin de bozulmasına neden olmaktadır.

Ormanlık alanlarda yaşanan bu bozulmanın gücü ve büyüklüğü, doğaldır ki o vadide yapılmakta olan HES sayısı ile doğru orantılı olarak artacaktır. Özellikle yukarı havza bölümleri, bozulmamış ekosistemler olarak, nitelikli suyun üretildiği, toprak ve su koruma işlevi yüksek olan alanlardır. Bu alanlardaki ormanların, yeterli büyüklük ve sağlıkta olması, suyun miktarı ve sürekliliği diğer deyişle sağlıklı ekosistemlerin varlığı ile doğrudan ilişkilidir. Bu etkilerin yanında açılan şev aynaları ve yol altı şevlerinin bozulması, toprak kaymalarını da tetikleyerek bozulmayı ve kazıntı yükünü artıracaktır. Örneğin; Oregon’da yapılan belirlemelere göre, yollar bir orman alanının yalnızca %1,8’ini kaplamasına karşın burada oluşan toprak kayması sayısı, aynı koşullara sahip ancak yol yapımı bulunmayan orman alanlarındaki toprak kayması sayısından 315 kat daha çok bulunmuştur (Özalp ve Kurdoğlu 2010).

Ülkemizdeki çok daha küçük alanlı vadilerin neredeyse yollarla büsbütün parçalandığı düşünüldüğünde, toprak kayması olaylarının bu denli yoğun yaşanmasının nedeni de kolaylıkla anlaşılabilmektedir.

HES’lerin Hayvan Toplulukları(Fauna) Üzerindeki Etkileri

Proje alanındaki yapım ve yaşam alanı bölünmeleri nedeniyle beslenme ve üreme alanlarının bozulması, hayvan topluluklarının doğrudan zarar görmesi anlamına gelmektedir. Yıllardır süren yapım, patlatma, iş makineleri ve taş kırma şantiyelerinin oluşturduğu yüksek toz miktarı, titreşim ve gürültüler, yaban hayvanlarını bu etkilerin olmadığı benzer başka alanlara yönlendirmektedir. Göç edilen yaşam alanlarında bulunan benzer ve farklı türler nedeniyle tür içi ve türler arası çekişme ya da yaşam alanlarının yetmemesi sonucunu doğurmaktadır. Doğaldır ki; taşıma kapasitesinin üzerindeki popülasyonlarda azalmalar yaşanacak, bu da doğrudan yaban hayvanları sayısını etkileyecektir. Dere düzenindeki bozulmalar yine yaban hayvanlarının su ve beslenme ilişkilerini bozacaktır.

Yusufeli-Altıparmak Vadisi(Artvin) risk altında olan bir alandır. Yapılan bir çalışmada 210 tür kelebek belirlenmiştir. İngiltere’de 55, Avrupa Anakarası’nda 500 ve Türkiye’de 364 tür olduğu düşünülürse, alanın önemi daha belirgin ortaya konmuş olmaktadır. Ancak vadide yapılması planlanan on adet HES, alanın tam anlamıyla bozulmasına ve yaban hayvanları ve kelebeklerin ortamdan uzaklaşmasına yol açacaktır (Özalp ve Kurdoğlu, 2010).

Su ve Sucul Düzen Üzerindeki Etkisi

Son yirmi yılda tatlı su balıkçılığının ülkemizde ve Dünya’da geldiği seviye ve oluşturduğu katma değer göz önüne alındığında, dere ekosistemleri ile su miktarı ve niteliğinin, balıkçılık konusundaki potansiyelinin asla görmezden gelinemeyeceği ve mutlaka korunması gerektiği ortaya çıkmaktadır. 2009 yılında yayınlanan bir araştırmada ITHES’lerin yoğun biçimde yapıldığı Doğu Karadeniz’de Salmo rizeensis ve Salmo coruhensis ismi verilen iki yeni alabalık türü belirlenmiştir (Özalp ve Kurdoğlu, 2010).

balik-292x300 Karadeniz'deki HES'lerin Ekolojik Etkileri
Türbinlerden balıkların geçişi.
(Berkün, Aras, Koç, 2008)

Hidroelektrik santrallerin(HES) türbinleri sudaki oksijen seviyesini düşürmektedir. Baraj gölündeki oksijen bakımından yoksul dip suların enerji üretimi için kullanılması mansap suyundaki çözünmüş oksijen miktarını düşürerek etkilemekte ve balıklar için öldürücü olmaktadır. Balıklar sürüleri su alma yapılarından girerek türbinlerden geçerken büyük yaralar almakta ve ırmaktaki balık miktarı büyük oranda değişmektedir. Bunun önlenebilmesi için su alma yapılarının çevresi tel örgüler veya ızgaralarla örtülmektedir.

Günümüzde yaklaşık 50 milyon tona yaklaşan balık üretimi aynı zamanda protein açığının kapanmasında önemli yer tutmaktadır. Durumun böyle olmasına karşın vadilerde yapılan ardışık HES’lerin çiftlik balıkçılığı potansiyelini büsbütün ortadan kaldıracağı bunun aynı zamanda ekonomik olarak güçsüz durumda olan yerel halkın gelir olanaklarını kısıtlayacağı ortadadır. Örneğin; Tarım İl Müdürlüğü’nün 2009 tarihli bir raporunda “Artvin’de bulunan dereler üzerinde şu anda kurulu bulunan 33 adet alabalık kuruluşunun etkileneceği” belirtilmektedir. Bu etkilenme bir yana, kimi dereler üzerinde kurulmak istenen alabalık çiftlikleri için yapılan başvurularda, girişimcilere “Bu derenin su kullanım hakkı HES için devredilmiştir.” biçimindeki yanıtlar, yönetmeliklerde yer alan sorumlulukların çok da gözetilmediğini göstermektedir (Özalp ve Kurdoğlu 2010).

Enerji İletim Hatlarının Yaratacağı Sorunlar

Başlangıçta görülmeyen ancak ITHES projelerindeki en önemli sorunlardan birisi de üretilen enerjinin iletilmesi için geçirilecek enerji iletim hatlarının durumudur. HES tasarılarına katılmayan iletim hatlarının maliyeti, hangi alanlardan geçirileceği, geçtiği alanda yaratacağı orman bozumu projelerde ve dolayısıyla ÇED(Çevresel Etki Değerlendirmesi) sürecinde yer almamaktadır. Oysa bu hatların ulusal ağa bağlanacağı yere dek yüzlerce kilometrelik iletim hatlarına gereksinim vardır ve geçirileceği ormanlık alanlarda 20-50 m arasındaki tüm bitki örtüsünün büsbütün ve sürekli temizlenmesi söz konusudur. Bu çok büyük bir orman bozumu demektir. Bu bozulma, ekosistemin sağlığının bozulmasına da yol açacaktır. Konusu su enerjileri olan kimi uzmanların açıklamaları doğrultusunda, her projenin kendi enerji iletim hattını yapma zorunluluğu bulunduğu için, en önemli sorun olarak elde edilen enerjilerin toplanması ve iletilmesi konusunu görmesi ve gereksiz enerji iletim hatlarının yapımından uzaklaşılması üzerinde özenle durulması gereken bir durumdur sonucu ortaya çıkmaktadır.

Enerji iletim hatları, yüksek gerilim ve üzerinde taşıdıkları akımlar nedeniyle çevrelerinde çok düşük sıklıkta elektromanyetik alanlar oluşturmaktadır. Yüksek gerilim hatlarının çeşitli sağlık sorunları oluşturduğuyla ilgili bilgiler de az değildir. Çoğunlukla dar vadilerden yerleşim alanlarının üzerinden geçmek zorunda kalıp insan sağlığına olumsuz etkileri olabilecektir.

HES’lerin Yarattığı Toplumsal ve Ekonomik Sorunlar

Yörenin kültürel zenginliğinin yapı taşları kırsal yerleşimlerdir ve geçimlerini ağırlıklı olarak tarıma bağlamışlardır. Bu yönüyle kırsal yerleşimlerdeki kültürel ve ekonomik çevrenin sürdürülebilirliği, proje  sonrasındaki tarımsal koşullarla da doğrudan ilgilidir. Yörede tarımın korunması, topraklarından ayrılmama ve insanlar arasındaki bağın koparılmaması, kültürün korunması açısından çok önemlidir. Su kaynaklarının geliştirilmesine yönelik yapılabilirlik incelemelerinde yalnızca teknik ve ekonomik yapılabilirlik değil, geniş anlamda siyasal, toplumsal ve çevresel yapılabilirlik ölçütlerinin göz önünde bulundurulması gerekir. Dünya’nın ve Türkiye’nin sayılı enerji yapılarından olduğu söylenen Çoruh Projeleri’nin tasarım ve uygulama süreçlerinde ne yazık ki bugünkü anlamda “toplumsal boyut”, “çevre değerleri” ve “toplumsal katılım” kavramları görülmemektedir. Buna bağlı olarak bu tasarılar başta hızlı göç olmak üzere çok önemli sosyo-ekonomik sorunları tetiklemektedir.

Suyun içme/kullanma ve enerji amaçlı kullanımından doğan çatışmaların en açık yansımalarını, özellikle kaynakların bulunduğu böylesi kırsal alanlarda içme, kullanma ve tarımsal amaçlı sulamaya bağımlı olan yerlerde görmek mümkündür. Bu tartışmalar daha çok Artvin ilinin Yusufeli, Şavşat, Ardanuç gibi görece yaz kuraklığı ve su açığı olan ilçeler ve köylerinde yaşanmaktadır.

İç bölgedeki su azlığına bağlı ekonomik kaygılar, bölgenin orman ve yağış bakımından daha zengin olan Artvin, Rize, Trabzon ve Giresun’un kuzey bakılı alanlarında yerini çoğunlukla ekolojik bozulma ve görünüm bozulması ağırlıklı tartışmalara bırakmaktadır. Ancak kaygılar bozulma ağırlıklı olsa da, Doğu Karadeniz’de her vadi için ayrı ün yapmış ve önemli bir ekonomik girdi sağlayan bal üretiminin -HES yapımlarının olduğu vadilerde- eski veriminde olmadığı, örneğin Murgul, Kabaca Vadisi’nde toplamda elde edilen ürünün önceki yılların üçte birine düştüğü üreticilerce dile getirilmektedir. Yine bu vadilerde yapılmakta olan hayvancılıkta da önemli zorluklar yaşandığı gözlenmektedir. Derelerde yapılmakta olan en önemli ekonomik etkinliklerden biri olan çiftlik balıkçılığı ise önemli tehdit altındadır.

Örneğin; Trabzon, Altındere Vadisi Milli Parkı’ndan çıkan Coşandere’de ve Akarsu(Larhan) Deresi’nde 2009 yılında kaynak yönündeki HES yapımı nedeniyle ilgili kurumlara başvuruda bulunarak yardım isteyen yedi alabalık işletmesinden dördü ekonomik olarak büyük zarar görmüştür. Aynı işletmelerin hazırladıkları raporda; yapılan HES’in işletmesi sırasında da çiftliklerin zarar göreceği, tünellerden çıkan suyun çiftliklerde kullanılabilmesi için gaz doygunluğu sorununu gidermek üzere 2-2,5 km açıkta akması gerektiği, debinin azaldığı Temmuz-Eylül döneminde havuzların balık dolu olduğu, kapasitenin en üst düzeyde olduğu ve çiftliklerin su gereksiniminin en çok olduğu, bu nedenle bırakılacak can suyunun yetersiz olacağı belirtilmektedir (Özalp ve Kurdoğlu, 2010).

Sonuç ve Öneriler

  • Çalışmalara başlanmadan önce ilk olarak bu projelerden etkilenecek canlı çizelgesi çıkartılmalıdır. Böylelikle ortaya çıkabilecek sorunlar kağıt üzerinde görülmeli ve başlanacak olan proje bu sonuçlarla değerlendirilmelidir.
  • Elektrik iletim hatlarının çevresel yükü bilindiği için ÇED sürecinin dışında bırakılmamalıdır. Böylece olumsuz etkiler rapora katılmalı ve santral için ÇED raporu yansız bir biçimde hazırlanmalıdır.
  • Su kaynakları yalnızca ülkenin zengin enerji kaynaklarından sayılmamalı; tarımcılık etkinliklerinde de suya gereksinim olduğunu, içecek tatlı sulara gereksinim duyduğumuzu ve tatlı su balıkçılığın akarsular ile yakından ilgili olduğunu unutmamalıdır.
  • ITHES yapım sürecinde ortaya büyük miktarlarda kazıntı çıkmakta ve kuruluşlar en kolay ve ucuz yöntemi seçerek bu kazıntıyı doğrudan bayırlardan aşağıya bırakmaktadırlar. Böylece bayırlarda bir biçimde yetişen bitki örtüsünün yok olmasına veya önemli ölçüde zarar görmesine neden olmaktadır. Bunun yanında inşaat atıkları içinde kimyasallar da bulundurmaktadır. Bu kimyasallar zamanla bayırlardan akarsu yataklarına inip suya karışarak kirlilikler ortaya çıkarmaktadır.
  • Balıklar su alma yapılarından girerek türbinlerden geçerken büyük hasar görmekte ırmaktaki balık miktarı büyük oranda değişmektedir. Bunun önlenebilmesi için su alma yapılarının çevresi tel örgüler veya ızgaralarla örtülmelidir. Türbinlerin kanat hareketliliğinin yapısal özellikleri değiştirilerek, balıkların hasar görmelerinin azaltılmasına çalışılmalıdır.
  • Üzerinde ITHES kurulu olan akarsuyun mevsimlik akış düzenin korunması gerekmektedir. Eğer buna özen gösterilmezse ilerleyen zamanlarda geri dönüşü olmayan çevresel bozulmalar görmek kaçınılmaz olacaktır.
  • ITHES düzeninde bulunan türbinler sudaki oksijen düzeyini düşürmektedir. Böylelikle sucul ortamda yaşamını sürdüren canlı ortamına önemli zararlar verilmektedir.
  • Yukarıda sayılan bu ekolojik olumsuzluklara ek olarak, bu yapıların, yapıldıkları akarsu havzaları boyunca su kaynaklarına yakın yerleşim alanlarında yaşayan yerel halk ile arazi ve su kullanımı açısından da türlü sorunların oluşacağı açıktır. Bu durumun, öncelikle toplumsal çatışmaların ortaya çıkmasına ve büyük barajlardaki kadar güçlü olmasa da bu alanlar için de göç olgusunun ortaya çıkmasına neden olacağı öngörülmelidir.

KAYNAKÇA

  • Berkün, M., Aras, E., Koç, T. (2008). Barajların ve hidroelektrik santrallerin nehir ekolojisi üzerinde oluşturduğu etkiler. Türkiye Mühendislik Haberleri, (452): 41-48.
  • Özalp. M., Kurdoğlu. O., Yüksel. E., Yıldırımer. S. (2010). Artvin’de nehir tipi hidroelektrik santrallerin neden olduğu/olacağı ekolojik ve sosyal sorunlar. III. Ulusal Karadeniz Ormancılık Kongresi, cilt 2, Artvin, 677-687.
  • Kadıoğlu. S., Tellioğlu. Z. (1996). Enerji kaynaklarının kullanımı ve çevreye etkileri. Tmmob 1. Enerjı Sempozyumu: Bildiriler Kitabı, Emo Yayınları, Ankara, 55-67.
  • M., Gaygusuz. Ö. (2010). Hidroelektrik santrallerinin olası etkileri. Yeşil Ufuklar, http://www.yesilufuklar.info/kapak-konusu/hesler/1174-hidroelektrik-santrallerinin-olasi-etkileri (2.11.2015).
  • Kurdoğlu. O., Özalp. M. (2010). HES’ler, ekosistem ve Karadeniz. Yeşil Ufuklar, http://www.yesilufuklar.info/kapak-konusu/hesler (2.11.2015).
  • Callenbach, E. (2011). Ekoloji Cep Rehberi. Çeviren: E. Özkan, 3. basım, Sinek Sekiz Yayınevi, İstanbul, 116-119.

Alpcan Yücedağ

Tüm eğitim-öğretim hayatını İstanbul’da sürdürmüş bir coğrafya öğretmeniyim ve Türkiye’nin çeşitli illerinde şubeleri olan 45. yılını geride bırakmış özel bir eğitim kurumunda Coğrafya Bölüm Başkanı olarak görev yapıyorum. 2015 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü’nden mezun oldum, özellikle fiziki coğrafya konularına büyük ilgi duyuyorum. Mesleki deneyim ve birikimimi şimdi de Ekopangea platformunda paylaşmayı hedefliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir