Türkiye ve Biyoçeşitlilik

Paylaş

“Biyoçeşitlilik” adlı ilk yazımızda daha çok biyoçeşitliliğin, ekosistemin ne olduğunu ve biyoçeşitlilik-ekosistem ilişkisinden bahsetmiştik. Konuya böyle bir giriş yaptıktan sonra önce geniş ölçekte Dünya’da biyoçeşitliliğe ilişkin bir takım bilgiler vermiştik ve ilk yazımızı “Dünya’da biyolojik çeşitlilik açısından 34 sıcak bölge önem bulunmaktadır.” diyerek sonlandırmıştık. Bu yazımızda ise kaldığımız bu noktadan devam ediyoruz. Biyoçeşitliliğin Türkiye bölümünün üzerinde duracağız.

sicak-bolge Türkiye ve Biyoçeşitlilik

Dünya’daki 34 sıcak bölge;

  • Dünya yüzölçümünün %2,3’ünü kaplamaktadır,
  • Dünya’daki tüm bitki türlerinin %50’si bu bölgelerde yer almaktadır ve
  • Dünya’daki tüm karasal omurgalıların %42’si ise bu 34 sıcak noktaya özgüdür.

Yukarıdaki görselde de görüldüğü üzere Dünya’da tehlike oluşturan 34 sıcak noktanın üç tanesi ülkemizde bulunmaktadır. Bunlar; Akdeniz, İran-Anadolu ve Kafkas Bölgesi olarak belirtilebilir. Dünya’da beş ülke(Çin, Kenya, Güney Afrika, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye) bu sıcak noktaların ikisinin birleştiği ülkelerdir. Bunlardan yalnızca Türkiye, üç sıcak noktanın buluştuğu yer olması nedeniyle zengin biyoçeşitliliğe sahiptir.

tr Türkiye ve Biyoçeşitlilik
Türkiye’de kesişen üç sıcak bölge.

Türkiye Avrupa-Sibirya, Akdeniz ve İran-Turan olmak üzere üç farklı bitki coğrafyası bölgesinin kesişme noktasıdır. Türkiye, Dünya’nın 8 gen merkezinden ikisinin(Akdeniz ve Yakın Doğu) kesiştiği noktada yer almaktadır. Bu iki bölge tahılların ve bahçe bitkilerinin ortaya çıkışında çok önemli bir role sahiptir.

tr-bitki Türkiye ve Biyoçeşitlilik
Türkiye’deki Bitki Coğrafyası Bölgeleri ve Anadolu Diyagonali.

Türkiye endemik bitkiler açısından Dünya’nın önemli ülkelerinden birisidir. Yurdumuzun siyasî sınırları içinde doğal olarak yetişmesine karşın başka hiçbir yerde yetişmeyen, diğer bir deyişle Dünya’da yalnız ülkemizde yetişen bitkiler Türkiye endemikleri olarak adlandırılır. Türkiye’de endemik tür sayısı da yüksektir. Türkiye endemiklerinin sayısı 3778 ve Türkiye’de endemizm oranı %34,4’dür. Bu oran ılıman kuşak ülkeleri için oldukça yüksektir. Geven(Astragalus) ve sığırkuyruğu(Verbascum) endemizm oranının en yüksek olduğu bitkiler arasında yer almaktadır.

endemizm Türkiye ve Biyoçeşitlilik
Türkiye bitkilerinden kimilerinde tür sayıları ve endemizm oranı.

Türkiye biyoçeşitlilik açısından küçük bir kıta özelliği göstermektedir. Bunun nedenleri arasında üç değişik biyoiklim türünün görülmesi, içinde Avrupa-Sibirya, Akdeniz ve İran-Turan olmak üzere üç Bitki Coğrafyası Bölgesi(BCB) bulundurması, var olan topografik, jeolojik, jeomorfolojik ve toprak çeşitlilikleri, deniz, göl, akarsu, tatlı, tuzlu ve sodalı göller gibi farklı sulak alan türlerinin varlığı, 0-5000 metreler arasında değişen yükselti değişiklikleri, derin kanyonlara ve çok farklı ekosistem türlerini bulundurması, Avrupa ülkelerine göre buzul döneminden daha az etkilenmesi, Kuzey Anadolu’yu Güney Anadolu’ya bağlayan Anadolu Diyagonali’nin varlığı ve buna bağlı olarak oluşan ekolojik ve floristik değişiklikler ile üç kıtanın birleşme noktasında yer alması sayılabilir. Özetle Türkiye; tarım, orman, dağ, bozkır, sulak alan, kıyı ve deniz ekosistemlerine ve bu ekosistemlerin farklı türlerine ve farklı birleşimlerine sahiptir.

Ülkemizde orman, bozkır ve sucul ekosistemleri temel ekosistem türlerini oluşturmaktadır. Orman ekosistemleri, topografik yapıdaki değişkenlik ve denize olan uzaklık gibi etkenlere bağlı olarak hem farklı ağaçları hem de otsu bitkileri barındırır. Bunlar içinde yaşlı ormanlar içeren Doğu Karadeniz dağ ormanları; Dünya’nın en geniş selvi(Cupressus sempervirens) ve sedir(Cedrus libani) ormanlarını içeren Akdeniz ormanları, karışık, geniş ve iğne yapraklı ağaçları, Batı Karadeniz ormanları önem bakımından başta gelir. Ülkemizde orman ekosisteminde ekonomik açıdan önemli olan bitki türlerinin sayısı da yüksektir. Bunları şöylece sıralayabiliriz; 20 yabani meyve ağacı türü, 10’dan çok sebze türü, 14 tıbbi bitki türü, 5 yemlik bitki türü ve 17 süs bitkisi türü. Orman ekosistemi envanteri ile ilgili çalışmalar arttıkça bu sayıların da artacağı düşünülmektedir. Avrupa’da global olarak tehdit altında bulunan, şah kartalı(Aquila heliaca) ve kara akbaba(Aegypius monachus) Türkiye ormanlarında ürer ve uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmış orman faunası türlerindendir.

sah-kartali Türkiye ve Biyoçeşitlilik
Şah Kartalı(Aquila heliaca)

Genetik çeşitlilik için en önemli alanlar bozkır ekosistemleridir. Ülkemizde toplam bozkır alanı yaklaşık 21 milyon ha’dır ve bunun yaklaşık %80’ini üretim olanağı veren kurak alanlar oluşturur. Ekili alanlar(27,7 milyon ha), çoğunluğu bozkır bölgelerinde yer almak üzere Türkiye’nin toplam yüzölçümünün %36’sını oluşturmaktadır. Tahılların büyük çoğunluğu yalnızca Türkiye’ye özgü olan yabani türlerden yetiştirildiklerinden, ekonomik açıdan bakıldığında bozkırın, belki de en önemli ekosistem olduğu görülmektedir. Günümüzde uygarlığın büyük bir bölümünü besleyen bu tahıllar, bu bölgede yetişen yabani türlerden çağlar boyu sürdürülen uğraşlar sonucu türetilmiştir.

Türkiye bozkır ekosistemi; özgün bir alt tür olan Anadolu miflonunun(Ovis orientalis anatolica) yanı sırabozkır vaşağı(Felis caracal), kurt(Canis sp.), huş faresi(Sicista caucasia), köstebek(Talpa europea), gelengi(Citellus citellus) ile Avrupa’da global olarak soyu tehlikede olan kuş türlerinden toy(Otis tarda), yılan kartalı(Circaetus gallicus), mezgeldek(Otis tetrax) gibi çokça önemli türü barındırır.

anadolu-miflonu Türkiye ve Biyoçeşitlilik
Anadolu miflonu(Ovis orientalis anatolica)

Türkiye, her biri çok farklı ekolojik özelliklerde olan dört denizle(Akdeniz, Ege Denizi, Marmara Denizi ve Karadeniz) çevrilmiş olan Anadolu ve Trakya yarımadalarından oluşmaktadır. Tuzluluk oranı Karadeniz’de %0.18, Marmara Denizi’nde %0.23, Ege Denizi’nde %0.32, Akdeniz’de ise %0.38’dir. Dünya’nın hiçbir ülkesindeki kıyılarda böylesine yüksek çeşitlilik gösteren tuzluluk ve ekolojik yapı bulunmamaktadır. Bunun sonucunda fitoplanktonlardan, balıklara ve yunus gibi deniz memelilerine dek büyük bir zenginlik içerirler. Türkiye kıyıları içinde en yüksek tuzluluk ve sıcaklık oranındaki Akdeniz, biyoçeşitliliğin en zengin olduğu bölgedir. Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra Kızıldeniz’den göç yoluyla Akdeniz’e gelen Hint-Pasifik Bölgesi’nden birçok tür de bu bölgeye yerleşmiştir. Göç sonucu bu bölgeye yerleşmiş 26 tür saptanmıştır.

Karadeniz, düşük bir tuzluluk oranındadır. Ortalama derinliği 2.000 m olup 150 m’den daha derin olan bölgelerinde oksijen bulunmaz. Karadeniz boyunca uzanan kıyı alanı çok dar olduğundan, yaşam alanları çok sınırlıdır. Karadeniz’deki türlerin sayısı Akdeniz’de yaşayan tür sayısının 1/5’i kadardır, buna karşın Türkiye’nin balık üretiminin %70’ini sağlayacak düzeyde verimlidir.

Ege ve Marmara kıyıları yoğun biçimde araştırılmış ve Marmara Denizi’nin yüzeyinin İstanbul Boğazı yoluyla gelen Karadeniz sularının etkisi altında olduğu görülmüştür. Marmara Denizi’nin daha derin bölgeleri ise Ege-Akdeniz sularını içerir ve 400’den fazla organizma türünü barındırır. Türkiye denizlerinde yaklaşık 3.000 bitki ve hayvan türü tanımlanmıştır. Bu alanda uzmanlaşmış bilim insanı sayısının ve sınıflandırma çalışmalarının yetersizliği nedeniyle bu sayının çok daha yüksek olduğu öngörülmektedir.

Türkiye’deki balık türü sayısı yaklaşık 472’dir ve bunların yaklaşık 50’si tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bugüne dek yapılan çalışmalar sonucunda, tatlı su balıklarından 26 familyaya bağlı 192 tür belirlenmiştir. Sulak alanlarımızda en yaygın bulunan türler; alabalık, turna, sazan, karabalık, kefal, kızılkanat, sudak, tatlı su levreğidir.

Biyoçeşitliliğe Yönelik Tehditler

Türkiye’nin zengin biyoçeşitliliğine yönelik tehditler ve korunması alanında yaşanan sorunlar özetle şunlardır;

  • Kırsal alanlarda, hızlı nüfus artışından kaynaklanan ekonomik baskı ve mevzuat boşlukları nedeniyle, tarım alanlarının paylaşılmasında yaşanan sorunlar çiftçinin ekonomik olarak darlığa girmesine neden olmaktadır. Bu durum küçük çiftçileri, arazi kazanmak üzere orman açma, aşırı otlatma ile meraların tahribi ve bitkilerin aşırı toplanması gibi biyoçeşitliliği tahrip eden etkinliklere yöneltmektedir.
  • Bozkır alanlarında; geleneksel tarım yöntemleri, verimli toprak elde etmek için meraların tahrip edilmesi biyoçeşitliliğe yönelik en büyük tehditler arasındadır. Anız yakma topraktaki mikroorganizmaları yok etmekte, birçok küçük hayvanın ve böceğin yok olmasına neden olarak toprak yapısının verimliliğini yok etmektedir.
  • Özellikle Ege ve Akdeniz Bölgesi’nde olmak üzere, kıyı alanlarındaki ikinci konut artışları önemli ölçüde olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Kıyı habitatlarının tahrip edilmesi, bir çok alanda karasal ve denizel ortamlardaki bir çok hayvan ve bitki türünün azalmasına neden olmaktadır.
  • Aşırı balıkçılık, yaban hayvanları ve kuşların toplanması ve avcılık, denetimsiz tıbbi bitki ve otların/soğanların toplanması/sökülmesi süreçlerindeki yetersiz denetim bir çok türün yaşamını sürdürmesini engelleyen en büyük tehditlerdir. Şu anda yasaklanmış olmasına karşın, dinamitle balık avcılığı özellikle 1950 ile 1980 yılları arasında balık sayılarının önemli bir biçimde azalmasına neden olmuştur. Konunun eylemsel ölçekte ilgili kurumlarca göz önüne alınmaması, STK’ların konuyu gerektiği gibi kamuoyu gündemine taşıyamayışı sorunun giderek ağırlaşmasına neden olmaktadır.
  • Verimli olmayan sulama nedeniyle, tarım alanlarının tuzlanması biyoçeşitlilik kaybına neden olmaktadır. Kıyı, deniz ve sulak alan ekosistemleri özellikle endüstriyel ve tarımsal kirlilikle, evsel atıklar önemli bir biçimde etkilenmektedir.

Sonuç

Tüm Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de; hızlı nüfus artışı, kentleşme, sanayileşme, sürdürülemez üretim ve tüketim alışkanlıkları oranında doğal kaynak tahribatı çarpıcı boyutlara ulaşmıştır. Kaynakların kirlenmesi, çölleşme, iklim değişiklikleri, soyu tehlike altına giren türler, habitat tahribi; erozyon, sel, taşkın, çığ, toprak kayması gibi insan etkeni ile de hızlandırılan doğal afetlerle birleşerek insanın da bir parçası olduğu yaşamı yani biyoçeşitliliği hızla yok etmektedir. Dünya Tarım Örgütü(FAO) verilerine göre, Dünya’daki ekosistemler her yıl net 12 milyon ha dolayında azalmakta olup, ölçülen ve ölçülemeyen ürün(örneğin ormanlarda odun ve odun dışı ürün) ve bunlardan sağlanan girdilerin doğru değerlendirilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Biyoçeşitliliğin doğru fiyatlandırılması, etkin koruma, sürdürülebilir işletme ile doğru seçilmiş geliştirme yöntemleri ve bilinçlenmenin sağlanması, sınırlı ve yenilenemez biyolojik kaynakların en uygun kullanımı ve sürekliliği için gereklidir.

Kaynakça

  •  T.C. Orman Ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma Ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, (2012),  “Biyolojik Çeşitliliği İzleme Ve Değerlendirme Raporu”.
  • Demirayak, F., (2002), Biyolojik Çeşitlilik-Doğa Koruma Ve Sürdürülebilir Kalkınma, TÜBITAK VIZYON 2023 Projesi Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Paneli.
  • Avcı, M. (2005). Türkiye Bitki Örtüsünün Çeşitlilik Ve Endemizm Açısından Bir Değerlendirmesi. İstanbul.

Alpcan Yücedağ

Tüm eğitim-öğretim hayatını İstanbul’da sürdürmüş bir coğrafya öğretmeniyim ve Türkiye’nin çeşitli illerinde şubeleri olan 45. yılını geride bırakmış özel bir eğitim kurumunda Coğrafya Bölüm Başkanı olarak görev yapıyorum. 2015 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü’nden mezun oldum, özellikle fiziki coğrafya konularına büyük ilgi duyuyorum. Mesleki deneyim ve birikimimi şimdi de Ekopangea platformunda paylaşmayı hedefliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir