Türkiye’de Kültür Varlıklarını Koruma Anlayışının Gelişimi

Paylaş

222042herakles-lahdijpg-300x200 Türkiye'de Kültür Varlıklarını Koruma Anlayışının Gelişimi
Herakles Lahdi(Görsel: KVMGM)

Özellikle coğrafî keşiflerden sonra zenginleşen insanlar, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde olduğu gibi son aşama olarak kendilerini gerçekleştirmeye başladılar. Bunun üzerine arkeolojik eser ve kültür varlıklarına olan ilgilerini arttırdılar ve bu eserleri özel koleksiyonlarına ya da müzelere katmak için birbirleriyle kıyasıya rekabet etmeye başladılar. Peki özellikle Avrupa devletlerinde gerçekleşen bu gelişim nasıl başlamıştı?

İstanbul’un II.Mehmed(Fatih) tarafından fethi ve özellikle sonraki yüzyılda I.Selim’in(Yavuz) Mısır’ı fethiyle beraber İpek ve Baharat yollarının kontrolü büyük ölçüde Osmanlı Devleti’nin eline geçmişti. Bu durum Avrupa’yı zor durumda bırakmış ve dünya ticaretinin önemli kısmını Osmanlı Devleti’ne kaptırmışlardı. Bu süreçte Avrupa çözüm yolları aramaya başlamıştı. Çözüm yolunu kıtanın dışına çıkmakla yani coğrafî keşifleri yapmakta buldular.

Coğrafi keşifler sonucu zenginleşmeye başlayan Avrupa, aynı zamanda İstanbul’un fethinden sonra İtalya’ya kaçan bilim insanlarının da etkili olduğu Rönesans ile birlikte gelişmenin Antik Yunan ve Roma’ya dönme fikrine bağlı olduklarını düşünmeye başladılar. Bunun sonucunda da Antik Yunan’ı ve Roma’yı daha çok merak edip öğrenme ihtiyacı duydular. Bu süreçte pek çok antik eseri ve kutsal kitaplarını kendi dillerine çevirdiler. Rönesans’tan sonra yavaş yavaş kendini gerçekleştirmeye başlayan Avrupa’da artık koleksiyonculuk da gelişmeye başlamıştı. Ayrıca kültürel bağlarının olduğunu düşündükleri uygarlıkların ve insanlık tarihinde önemli uygarlıkların bıraktığı eserleri koleksiyonlarına kattılar. Bu süreç Reform ve Aydınlanma Çağı’na kadar sürmüştür. İlk başta Reform ve özellikle Aydınlanma Çağı’ndan sonra Avrupa devletleri sömürgeleşme ve sanayileşme gibi her alanda bir rekabete girmişlerdi. Bu rekabetin bir ayağı da kültür varlıklarını elde etme ve müzelere kazandırma şeklinde devam ediyordu. Halihazırda bu rekabet koleksiyonculukla devam ederken İngiltere’de British ve Fransa’da Louvre müzelerinin kurulmasından sonra artık rekabet müze boyutuna taşınmıştı.

Ekran-goruntusu-2024-09-02-230222-300x168 Türkiye'de Kültür Varlıklarını Koruma Anlayışının Gelişimi
British Müzesi(solda) ve Louvre Müzesi(sağda)

Avrupalı devletlerin birbirleri arasında başlattıkları bu rekabet sonucu pek çok eser ait olduğu toprakların dışına kaçırıldı. Bu rekabet ise ağırlıklı olarak Akdeniz kültür ve medeniyet dairesinin büyük kısmına hakim olan Osmanlı topraklarında gerçekleşmekteydi. Geçmişten günümüze iz bırakan önemli uygarlıkların yaşadığı toprakların önemli kısmına sahip olan Osmanlı Devleti, o dönem içinde bulunduğu siyasi istikrarsızlığından dolayı konu üzerine yeterince eğilememişti. Bu sebeple de Avrupalı devletlerin Osmanlı topraklarında resmi görevlerini yürüten isimler, buldukları arkeolojik eserleri bazen kaçak olarak bazen izinli olarak ülkelerine götürmekteydiler.

Osmanlı topraklarında kazı faaliyetlerini yapan bu resmi görevli diplomatların amaçları, yaptıkları kazı faaliyetleri ve sondaj çalışmaları sonucu petrol aramak veya bulunan eserleri ülkelerine götürmekti. Bu kazı faaliyetlerini yürütenler sadece resmi görevli kişiler değil; antik eserlere ve özellikle Tevrat’ın verdiği bilgilere dayanarak kazı faaliyetleri yürüten kişilerdi.

Ekran-goruntusu-2024-09-02-230045-300x203 Türkiye'de Kültür Varlıklarını Koruma Anlayışının Gelişimi
Heinrich Schliemann ve Truva/Priamos Hazinesi

Bu süreçte British Müzesi adına James Rich, Henry Rawlinson, Henry Layard ve Hormuzd Rassam, Louvre Müzesi adına da Paul Emile Botta ve Victor Place ağırlıklı olarak Mezopotamya’da kazı faaliyetlerinde bulunmuşlardı. Anadolu da ise Heinrich Schliemann Homeros’un İlyada eserinden yola çıkarak Çanakkale Hisarlıktepe’de yaptığı kazılar sonucu Truva/Priamos hazinesini bularak Atina’ya kaçırmıştı.

Osmanlı topraklarındaki bu yağma süreci devam ederken Osmanlı Devletinde bazı devlet adamlarının kişisel çabaları sonucu bazı önlemler alınmaya başlandı. İstanbul’un fethinden beri askeri depo olarak kullanılan Aya İrini Kilisesi’nde biriken eserler dışında Sultan Abdülmecid’in teşvikiyle ülke topraklarının farklı yerlerinden gelen eski eserler burada toplanmaya başlamıştı. Bu eserler Tophane Mareşali Fethi Ahmet Paşa tarafından Eski Eserler Derlemesi ve Eski Silahlar Derlemesi olarak sınıflandırılmıştı. Aya İrini Kilisesi’nde yapılan bu düzenlemeler ileride kurulacak olan Müze-i Hümayun yani bugünkü adıyla İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin çekirdeğini oluşturmuştur. Nitekim Aya İrini Kilisesi’nde toplanan bu eserlerle daha sonra Müze-i Hümayun kurulmuştur.

Osman_Hamdi_Bey_01-197x300 Türkiye'de Kültür Varlıklarını Koruma Anlayışının Gelişimi
Osman Hamdi Bey

Müze-i Hümayun’un kurulmasından sonra eski eserlerin yurt dışına kaçırılmasını önlemek amacıyla bazı kanunlar çıkarılmaya başlanmıştır. Bu süreçte 1869, 1874, 1884 ve 1906 yıllarında ise Eski Eser Kanunları(Asar-ı Atika Nizamnameleri) hazırlanmıştır. 1869 yılında çıkarılan Eski Eserler Kanunu bu süreçte ilk kanun olması açısından önemli olsa da yeterli koruma düzeyinde değildir. Bu sebeple yetersiz görülmesi üzerine 1874 Eski Eser Kanunu çıkarılmıştır. 1874 Eski Eserler Kanunu bu süreçte yapılan kazılarda elde edilen eserlerin yurt dışına çıkarılmasına resmiyet kazandıran bir kanun olmuştur. Nitekim kanunda yer alan 3/1 usulüne göre kazı yapılan arazide bulunan eserlerin 3/1’i devlete, 3/1’i arazi sahibine kalan 3/1’i ise kazıyı yapan kişiye bırakılmıştır. Kazıyı yapan kişi aynı zamanda arazi sahibiyse 3/2’lik kısma sahip oluyordu. Ayrıca eserler üzerindeki inisiyatif de bu kişilere aitti. 1874 Eski Eserler Kanunundaki 3/1 usulü nedeniyle  maalesef ülkemizden pek çok eserin yurt dışına çıkarılmasına resmiyet kazandırılmıştır. Bu süreçte pek çok eser yurt dışına kaçırılmıştır. 1874’teki Eski Eserler Kanunundaki 3/1 usulüyle pek çok eserin yurt dışına çıkarıldığının anlaşılması üzerine dönemin Müze-i Hümayun Müdürü olan Osman Hamdi Bey’in çabaları sonucu 1884 Eski Eserler Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanun, öncekilerine göre daha kapsamlıdır. Bahsi geçen kanunla, her türlü eski eserin ve inisiyatifin tamamen devlete ait olduğu belirtilmiştir. Bulunan eski eserlerin yurtdışına çıkarılması da yasaklanmıştır. Eski eserleri yok eden veya zarar verenlere para cezası ve 1 yıla yakın hapis cezası verileceği belirtilmiştir. 1884 kanunu, 1906’da daha anlaşılır hale getirilerek Türk-İslam eserleri de “Eski Eser” kapsamına alınarak genişletilmiş ve yeniden kabul edilmiştir. 1906 Eski Eserler Kanunu 1973 yılına kadar geçerliliğini korumuştur.

1973 yılında, 1906 Eski Eserler Kanunu’nda bazı değişiklikler yapılarak 1710 sayılı kanun yürürlüğe girmiştir. Ayrıca bu kanunda ilk defa definecilik yasal boyut kazanmıştır. 1710 sayılı kanun, 1983 yılına gelindiğinde çağın gerekliliklerine cevap vermediği gerekçesiyle yürürlükten kaldırılmış ve yerine 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kabul edilmiştir. Günümüzde de yürürlükte olan 2863 sayılı kanunla “Eski Eser” kavramı yerine “Kültür Varlıkları” kavramı kullanılmıştır. Ayrıca bu kültür varlıkları insanlığın ortak mirası olarak kabul edilmiştir. 2863 sayılı kanun günümüze gelene dek 3 kez yenilenmiş ve bazı maddelerinde değişiklikler yapılmıştır.

Ülkemizde 19. yy.ın ikinci yarısından itibaren başlayan kültür varlıklarını kanunlarla koruma faaliyetleri 20. yy.da uluslararası sözleşmelere taraf olarak devam etmiştir. Bu süreçte Türkiye Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi(Granada Sözleşmesi, 1985 Türkiye tarafından 1989’da onaylanmış ve 1990’da yürürlüğe girmiştir.), Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi (Valetta Sözleşmesi, 1992 Türkiye tarafından 1999’da onaylanmış ve 2000’de yürürlüğe girmiştir.), Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Sözleşmesi (Paris, 1957 Türkiye tarafından 1982’de onaylanmış ve 1983’te yürürlüğe girmiştir.), Silahlı Bir Çatışma Halinde Kültür Mallarının Korunmasına Dair Sözleşme(Lahey, 1954 Türkiye tarafından 1965 yılında onaylanmış ve yürürlüğe girmiştir.) ve Somut olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi (Paris, 2003 Türkiye tarafından 2006 yılında onaylanmış ve yürürlüğe girmiştir.)  gibi uluslararası sözleşmelere katılmıştır.

Kültürel mirasın ve kültür varlıklarının korunmasında geçmişten günümüze pek çok yasal düzenlemeler yapılmıştır. Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de kültür varlıklarının korunması anayasa gereği devlete bırakılmıştır. Ancak burada belirtmek gerekir ki koruma politikasının sadece devletin bir görevi olarak algılanması doğru değildir. Nitekim bu çerçevede de koruma bilincinin gelişmesine yönelik  Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, üniversiteler, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının birbirleriyle yapacakları işbirliği neticesinde gerekli koruma ve bilinçlendirme faaliyetlerinin yapılması, eğitim ve bilgilendirme çalışmalarına ağırlık verilmesi, halkın kültür varlıklarına karşı bakışı değiştireceği gibi korumaya katılımı da arttıracak ve devletin kültür varlıklarını koruma noktasındaki maddi yükünü de azaltacaktır.

Kaynakça

  1. Ekrem Memiş, Eksiçağda Mezopotamya, Ekin Kitabevi, Ankara 2007.
  2. Murat Volkan Dülger, “Kültür Varlıklarının ve Sanat Eserlerinin Hukuki Açıdan Korunması”, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, s.107-161, İstanbul 2014.
  3. Aslıhan NESLİ, Eski Eserlerin Korunmasının Hukuk Tarihi Yönüyle İncelenmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 20, Sayı: 1, s. 431-478, İzmir 2018.
  4. Fatma Şimşek – Güven Dinç, XIX. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunda Eski Eser Anlayışının Doğuşu Ve Bu Alanda Uygulanan Politikalar, U.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl: 10, Sayı: 16, 2009/1.
  5. Mahir Ünsal Eriş, Asar-ı Atika Nizamnamelerinden 2863 Sayılı Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa Mevzuatın Karşılaştırmalı Bir İncelemesi, Uzmanlık Tezi, Ankara 2012.

Ramazan Sarıkaya

2000 yılında Bayburt'ta doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Bursa'da tamamladım. Yüksek öğrenimi 2018-2022 arasında Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde tamamladım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir